top of page
  • Instagram
  • LinkedIn
Defter ve dolma kalem

Terapide Tanınmak: Öznelerarasılığın İyileştirici Gücü


Terapi odası


Psikoterapi sürecinin merkezinde, yalnızca semptomların giderilmesi ya da işlevselliğin artması değil, aynı zamanda bireyin kendilik deneyiminin tanınması yer alır. Daniel N. Stern’in de vurguladığı gibi, “Öznelerarasılık isteği, psikoterapiyi ileriye götüren ana güdülerden biridir. Hastalar tanınmak ve onlar gibi olmanın ne demek olduğunu paylaşmak isterler.” Bu ifade, danışanların yalnızca anlatmak değil, aynı zamanda anlaşılmak, hissedilmek ve karşılık bulmak istediklerini güçlü bir şekilde ortaya koyar.

 

Psikoterapi, iki bireyin bir araya gelerek kurduğu öznelerarası bir ilişkidir. Danışan, yalnızca konuşan bir birey değil; iç dünyasını paylaşan, yaralarını açan ve görünmek isteyen bir öznedir. Terapist ise, yalnızca dinleyen değil; varlığıyla, dikkatini yönelttiği biçimiyle ve söze dökülmeyen anları yakalayışıyla danışanın bu “tanınma” arzusuna yanıt verir. Bu karşılaşma, terapötik ittifakın temelini oluşturur.

 

Terapide yaşanan bu öznelerarası bağ, bireyin iç dünyasıyla daha açık, meraklı ve kabul edici bir ilişki kurmasını destekler. Danışan, kendi deneyimini terapistin gözlerinde yansıtıldıkça yeniden yapılandırma fırsatı bulur. Bu yansıma, geçmişte görülmemiş ya da anlaşılmamış parçaların gün yüzüne çıkmasına, kabullenilmesine ve bütünlenmesine olanak tanır.

 

Bu nedenle terapi, yalnızca konuşulan bir yer değil, varoluşun duyulabildiği, hissedilebildiği ve anlam kazandığı bir alandır. Tanınmak, sadece bireysel bir ihtiyaç değil, aynı zamanda iyileşmenin temelidir. Ve bu tanınma, terapötik ilişkinin kalbinde saklıdır.

 
 
bottom of page